Bakan Avcı, TRT Haber’e konuk oldu  
Bakan Avcı, TRT Haber’e konuk oldu

Bakan Avcı, TRT Haber’e konuk oldu

Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı, TRT Haber’de canlı olarak yayımlanan “Özel Röportaj” programına konuk oldu.

Bakan Avcı, TRT Haber’e konuk oldu

Bakan Avcı’nın açıklamalarından öne çıkan başlıklar:

 

"Yarıyıl tatilinin uzayacağı rivayetleri doğru değil"

"Yarıyıl tatilinin bütün öğrencilerimize, öğretmenlerimize, velilerimize, eğitim çalışanlarımıza, eğitim çalışanları derken biz çok geniş bir aileyiz, yani servis şoförlerimiz var, kantincilerimiz var, okullarda hizmetlilerimiz var. Dolayısıyla, bütün maarif camiamıza bu yarıyıl tatilinin hayırlı olmasını diliyorum. Sağlıklı, güzel bir tatil geçirecekler inşallah, hep beraber geçireceğiz inşallah.  15 günlük bir tatil, çünkü bunu da hemen söyleyeyim ki nereden çıktığını bilmediğimiz bir rivayetle bir ara yarıyıl tatilinin uzayacağı filan gibi rivayetler dolaştı, bunlar doğru değil. 15 gün tatilimiz var, yarıyıl tatilimiz 8 Şubat’a kadar sürecek.

 

Şimdi 17 milyon 535 bin 236 öğrencimiz var bu tatil kapsamında, yani bu okullarda okuyan 17 milyon 535 bin 236 öğrencimiz var. Ayrıca bir de Suriyeli öğrencilerimiz var, 315 bin de Suriyeli öğrencimiz var. 985 bin 362 öğretmenimiz var. Bu öğretmenlerimiz ve öğrencilerimiz 60381 okulda okuyorlar, görev yapıyorlar. Dolayısıyla, biz aslında bu sayıların da gösterdiği gibi en büyük kamu kuruluşuyuz, yani öğrenci sayısı olarak da, çalışan sayısı olarak da, öğretmen kitlesi olarak da. 985 bin 362 demek, 2 tane Türk Ordusu demektir aşağı yukarı. Dolayısıyla, kamuda çalışan her 3 kişiden biri Millî Eğitim’dedir, dolayısıyla bu tatil aileleriyle birlikte hemen hemen hepimizi ilgilendiriyor, bütün Türkiye’yi ilgilendiren bir süreç, bütün eğitim süreçleri öyle.

 

15 günlük bu tatilden sonra inşallah çocuklarımız dinlenmiş olarak, öğretmenlerimiz, çocuklarımız, öğrencilerimiz dinlenmiş olarak, okullarını özlemiş olarak, öğretmenlerimiz öğrencilerini, öğrencilerimiz öğretmenlerini ve arkadaşlarını özlemiş olarak tekrar ders yılına başlayacak, ikinci yarıya başlayacaklar, şimdiden hayırlı olsun diyorum."

 

Müfredatta reform yapılacak

"Biz zorunlu ödev vermeyin derken öğretmenlerimize, çocuklarımızın aslında nelerle bu tatili değerlendirmeleri gerektiğini genelgemizde vurguladık. Bir defa, önce dinlenmeleri lazım çocuklarımız. İnşallah müfredat reformumuzla birlikte çocuklarımızın üzerindeki yükü daha makul bir şeye taşımak için ciddi bir çalışmanın içerisindeyiz. Dolayısıyla, çocuklarımız ve öğretmenlerimiz gerçekten yoruldular, yoruluyorlar.

 

Peki, nasıl dinlenecekler? Yani çocuklar bir defa bütün bu ders yılı boyunca, yarıyıl boyunca sosyal ilişkilerinde ciddi bir darlık oluşuyor, en azından arkadaşlarıyla, aileleriyle, aile büyükleriyle daha çok vakit geçirme fırsatını bulacaklar inşallah. Onun dışında, oynayacaklar, sokağa çıkacaklar, arkadaşlarıyla buluşacaklar, imkanı olan yerlerde sinemaya, tiyatroya gidecekler, kar mevsimi, belki kar yağacak, işte kartopu oynayacaklar, kızak kayacaklar…

 

Müzelere gidecekler, maçlara gidecekler. Yani bir çocuğun zevk alabileceği, yaparken de dinlenebileceği etkinliklerde inşallah aileleriyle birlikte, ailelerinin gözetiminde bu tatili değerlendirmiş olacaklar.

 

Peki hiç mi kitap yüzü açmayacaklar? İsteyenler, tabi ki biraz derslere bakayım diyenlere de sakın kitaba dokunma diyecek halimiz yok, onlar da kendileri istediği için çalışmak istiyorlarsa, tekrar etmek istiyorlarsa onu da yapacaklar, kitap okuyacaklar. Pek çok öğretmenimiz zorunlu olmamak koşuluyla öğrencilerine kitaplar da önerdiler, önermeleri de gerekirdi, önerdiler. Çocuklarımız kendi yaşlarına, eğitim kademelerine uygun kitaplar da okuyacaklar, hikayeler okuyacaklar, masallar okuyacaklar, romanlar okuyacaklar, denemeler okuyacaklar, şiir okuyacaklar, inşallah öyle ümit ediyoruz. Ve dolayısıyla, bu tatili daha çok kendilerine daha istedikleri tarzda vakit ayırarak değerlendirmiş olacaklar."

 

FATİH Projesi sadece donanım projesi değil

"Önce EBA’nın ne olduğunu kısaca özetlemekte yarar var. FATİH Projesi sanki sadece öğrencilere ve öğretmenlerimize tablet bilgisayar dağıtma projesi gibi algılanıyor; bu doğru değil. FATİH Projesinin çok önemli bileşenlerinden bir tanesi de donanım ağı ve dolayısıyla öğrencilerimize, öğretmenlerimize dağıttığımız ve daha da dağıtacağımız tablet bilgisayarlar da bunun içerisinde. Tablet bilgisayarlarla birlikte kullanılan, ileride daha çok etkileşimli hale gelecek olan sınıflara yerleştirdiğimiz etkileşimli tahtalar, çok amaçlı yazıcılar, bunlar, evet, donanım ayağı olarak FATİH Projesinin önemli bileşenleri. Bugüne kadar da biz 1 buçuk milyon öğrencimize tablet bilgisayar dağıttık.

 

Tablet bilgisayar deyince öğrencilerimiz hemen, belki kızınız da size soracaktır, bize ne zaman tablet bilgisayar verilecek diye, onu hemen soruyorlar. Biz şimdi 9. sınıflardan başlamıştık, yani lise 1’lerden itibaren, çünkü özellikle ilkokullarda çocuklarımızın el becerilerinin gelişmesi için önce kalemle, kağıtla, defterle bir ünsiyet, bir yakınlık, bir alışkınlık oluşturmalarını istiyoruz, onun için ilkokullarda ilk 4 yıl tablet bilgisayar dağıtmıyoruz. Şimdi önümüzdeki dönemde, önümüzdeki dönem derken önümüzdeki 3 yıl içerisinde inşallah 7. sınıftan itibaren öğrencilerimize tablet bilgisayarlar dağıtmaya devam edeceğiz.

 

FATİH Projesi aslında bu donanımın yanı sıra ve ondan da önce bir içerik projesi ve bu içerik projesinin, yani muhteva, yani bir anlamda da müfredat demektir, bu içerik projesinin en önemli ayağı da Eğitim Bilişim Ağı. EBA, internet ortamında hizmet veren ve bugünkü şartlar itibarıyla K12, yani örgün ortaöğretim düzeyinde dünyanın en büyük, en gelişkin, en zengin eğitim destek portalıdır. EBA’da bugün itibarıyla, hızla artıyor bu sayı, çünkü buraya öğretmenlerimiz, öğrencilerimiz de içerik yükleyebiliyorlar, 150 binin üzerinde kitap, yardımcı kitap, dergi, video, örnek ders çekimleri, ödev örnekleri, deneme testleri gibi yardımcı eğitim materyali var, ayrıca kitaplar, görseller, fotoğraflar da var. Bunlar dediğim gibi öğretmenlerimiz tarafından, ayrıca bizim Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğümüz YEĞİTEK tarafından yükleniyor.

 

Ben bu vesileyle YEĞİTEK’e, Yenilik Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğümüze başta Genel Müdürümüz olmak üzere, oradaki çalışan bütün arkadaşlarımıza gerçekten bu başarılı çalışmalarından ötürü çok teşekkür ediyorum. Dediğim gibi, dünyanın en büyük örgün eğitim destek portalını oluşturdu arkadaşlarımız, şimdi dışarıya doğru da açılmaya başladı, şimdi dediğim bunu 1 yıldır yapıyoruz."

 

Bill Gates Vakfı´nın ürettiği eğitim içerikleri artık EBA’da

"Belki izleyicilerimizin bazıları zaten haberdardırlar, Han Akademi diye özellikle bir sosyal destek projesi olarak başlatılmış olan dünya çapında bir proje var, bu proje bütün dünyada çok sayıda eğitim materyali üretiyor, görsel eğitim materyali, video çekimleri üretiyor, çok nitelikli ürünler. Biz bunlarla da yaptığımız anlaşmayla EBA’ya bunları da yüklüyoruz. Bu süreçte bunların, Han Akademi ürünlerinin Türkçeleştirilmesindeki katkılarından ötürü de Fevzi Akaya-Sezai Türkeş Vakfı’nın katkılarına çok teşekkür ediyoruz.

 

Şimdi yeni, 15 gün önce Bill Gates’in eşiyle birlikte kurdukları bir vakıf var, Melinda-Bill Gates Vakfı, bu vakfın ürettiği eğitim malzemelerini de biz artık EBA’ya yüklüyoruz. Öğretmenlerimiz dediğim gibi buraya çok güzel ürünler, kendi yaptıkları ders örneklerini yüklüyorlar. Yani herhangi bir öğrencimiz herhangi bir konuda dersi kaçırdığı takdirde veya sınıfta iyi anlamadığını düşündüğü takdirde, EBA’ya girdiğinde EBA’da o dersin değişik anlatımlarıyla, değişik örnekleriyle hemen karşılaşabiliyor. Ayrıca, öğretmenlerimiz de bir derse hazırlanırken başka öğretmenler, dünyanın başka yerinde ve Türkiye’de başka öğretmenler bu dersi nasıl anlatıyorlar, nasıl bir planlama içinde dersi sunuyorlar, bunun güzel örneklerini orada görüyorlar.

 

Dolayısıyla, bu ilk kurulduğunda 250 izleyiciyle başlayan bu portal şimdi 8 milyona yaklaştı izleyici sayısı olarak, geçti hatta, daha da artıyor. Dediğim gibi, öğretmenlerimiz çok büyük ihtiyatla bu portalımıza katkılarda bulunuyorlar. Biz öğretmenlerimizin bu konudaki potansiyelini, merakını ve gayretlerini görünce… Daha önce tabi öğrencilerimiz eldeki kısıtlı imkanlarla, işte eldeki bir amatör kamerayla veya cep telefonun kamera video çekim şeyiyle hazırladıkları, ama çok sevimli dersler vardı. Bu potansiyeli görünce, 12 ilimizde şimdi stüdyolar kuruyoruz, yani öğretmenlerimiz bu stüdyolarda daha profesyonel teknik imkanlarla donatılmış olan bu stüdyolarda tasarladıkları dersleri, tasarladıkları çekimleri burada daha gelişkin imkanlarla yapma şansına kavuşuyorlar. 3 ay önce Kıbrıs Millî Eğitim Bakanı ziyaretimize geldiğinde YEĞİTEK’teki bu uygulamalarımızı görünce, bundan biz de istiyoruz dedi. İnşallah Kıbrıs’ta da bir tane stüdyo kuracağız.

 

Öğretmenlerimizi bu stüdyolarda eğitiyoruz ama, ondan önce de zaten 300 binin üzerinde öğretmenimizi özellikle etkileşimli tahtaları ve bilgisayarları sınıfta nasıl kullanacakları konusunda eğitimden geçirdik. Bunu önümüzdeki dönemde daha da arttıracağız, yani 1 yıl içerisinde bunu 2’ye katlamayı planladık, hatta daha fazlasına ulaşmayı planladık. Dolayısıyla, öğretmenlerimizle bu potansiyeli, bu teknolojik imkanları gördükçe bizim şu anda aklımıza bile gelmeyen uygulamalar yönelebiliyor, çünkü bu teknolojinin bir özelliği, öngörülemez yan ürünlere fırsat vermesi. Öğretmenlerimizin bu konudaki gayretlerinin bizi çok değişik yerlere taşıyacağından da eminim."

 

Diyarbakır´daki karne törenine yapılan bombalı saldırı, bir vahşet

"Saldırıdan çocuklarımız ciddi manada zarar görmeden kurtuldular. Bir ses bombası olduğu, ama camları kırarak, çocuklarımızda o cam kırıklarından kaynaklanan hafif yaralanmalara oluşmuş. Ama tabi bu münferit bir olay değil, bu artık zıvanadan çıkmış olan bir terör örgütünün neler yapabileceğini, ne kadar acımasız ve vahşi eylemlere imza atabileceğini gösteren çok acı bir örnek. Tabi bütün milletçe şiddetle kınadığımız, telin ettiğimiz ve hem uluslararası camianın, hem de Türkiye’deki genel olarak kamuoyunun bu örgütün amaçları ve araçları konusunda daha duyarlı olması ve daha bilinçli olması konusunda da bu olayın ibret olmasını diliyoruz. Yani çok şiddetle hepimizin kınaması gereken bir vahşi saldırı, ama bu dediğim gibi münferit bir olay değil, bizim pek çok bölgede ilçemizde, sadece orada değil, başka yerlerde de oldu ama, özellikle yoğunlaştırılmış olarak bazı yerlerde, pilot bölge olarak seçtikleri bazı ilçelerimizde okullarımızı yaktılar, öğrencilerimizin okula giden yollarının üzerinde bombalı tuzaklar kurdular, öğretmenlerimizin can güvenliğini tehlikeye atacak, okullarımızın güvenliğini tehlikeye atacak işte molotof kokteyli saldırıları, taciz ateşleri gibi, sadece okullarımız da değil, kamu kuruluşlarına, kamu binalarına, hatta hastanelere. Dolayısıyla, bunun herhangi bir ideolojik, siyasi vesaire şeyle izah edilemeyecek psikopatolojik bir zihniyetin yansıması olduğu çok açık, dolayısıyla alınacak tavrın da buna uygun olması gerekir. Zaten devlet de bir süredir biliyorsunuz belirli yerlerde bu konuda çok ciddi bir mücadelenin içerisinde.

 

Ben bu vesileyle önce Millî Eğitim Bakanı olarak çocuklarımızın, öğrencilerimizin, öğretmenlerimizin, okullarımızın, maarif çalışanlarımızın güvenliği için gece-gündüz cansiperane çalışan bütün güvenlik mensuplarımıza, askerlerimize, jandarmamıza, polislerimize, korucularımıza çok teşekkür ediyorum."

 

Telafi Eğitimi

"Çocuklarımız okuyacaklar, çocuklarımız okumak için zaten gerçekten çok istekliler, ama maalesef işte okulla çocuklarımızın arasına giren böyle psikopatolojik bir örgüt zihniyeti de var ve mücadele bunlarla yapılıyor, bunu herkesin bilmesi lazım.

 

Şimdi özellikle Şırnak’ın iki ilçesine, Cizre’de ve Silopi’de, bir de Diyarbakır’da, Sur ilçesinin belli mahallerinde, nispeten şimdi büyük ölçüde çözülmüş olmakla birlikte Nusaybin’de, İdil’de, Dargeçit’te bu tür sıkıntılar yaşandı. Bunların büyük bir kısmı çözüldü, Silopi şimdi daha güvenli bir hale getirildi, Cizre de yakında inşallah daha güvenli bir hale gelmiş olacak. Ama bu süreçte Silopi, Cizre ve Sur’da sokağa çıkma yasakları nedeniyle 92 bin civarında öğrencimiz düzenli eğitim alamamış oldular. Şimdi biz bu sömestr tatilini de fırsat bilerek bu öğrencilerimize olabildiğince yoğunlaştırılmış, bu 15 gün boyunca yoğunlaştırılmış bir telafi eğitimi programladık. Ancak, 92 binin tamamından çok öncelikli olarak 8. ve 12. sınıfları planladık, programladık, çünkü 8. sınıftan ortaokuldan liseye geçiş sınıfı, 12. sınıf da liseden üniversiteye geçiş sınıfı, dolayısıyla en çok takviyeye ihtiyacı olan, en çok telafi desteğine ihtiyaç olanlar sınıflarımız bunlar. Bu çocuklarımızı ya bulundukları yerdeki daha güvenli okullarda veya komşu illerdeki altyapısı uygun olan okullarda telafi eğitimine alıyoruz, bunu planladık, programladık, yarından itibaren başlanıyor.

 

Nedir, altyapısı uygun olmakla neyi kastediyorum? Yani özelikle pansiyonu olan okullarımız, şimdi sömestr tatiline çıkınca pansiyonlar boşalmış oldu, bu pansiyonlara işte bu telafi eğitimine ihtiyaç duyan 8. ve 12. sınıf çocuklarımızı almak üzere aileleriyle temas kurduk ve çocuğumuzu şöyle bir plan dahilinde şu okulda şu kadar süre, şu derslerde ilgili olarak telafi eğitimine almak istiyoruz, uygun görür müsünüz; ailelerin çünkü rızası almamamız gerekiyor. Bu vesileyle ben hem o ailelere, hem bütün bölge halkına ayrıca bir kere daha teşekkür etmek istiyorum, çünkü terör örgütünün oyununu oradaki halk bozdu aslında, güvenlik kuvvetlerimize gerçekten yardımcı olarak ve terör örgütünün provokasyonlarına gelmeyerek... Halk burada huzur istediğini, güvenlik istediğini, bunu da devletten beklediğini çok açık bir biçimde göstermiş oldu.

 

Şimdi inşallah bu telafi eğitimiyle biz çocuklarımızın, dediğim gibi öncelikle 8 ve 12. sınıf öğrencilerimizin bu haklarını sağlamanın gayreti içerisindeyiz. Haklarını diyorum, çünkü yasaya göre her çocuğumuzun 180 iş günü eğitim alma hakkı var. Bizim de Millî Eğitim Bakanlığı olarak her çocuğumuza en az 180 iş günü eğitim verme görevimiz var, biz de bu görevi yapmak için bölgede elimizdeki bütün imkanları kullanarak isteyen her çocuğumuzu bu telafi eğitiminden yararlandırmak istiyoruz. Bunun için zaten biz yılsonunda, 31 Aralık ve yılbaşında, 1 Ocak günü Van’da geniş katılımlı bir toplantı yaptık. Bölgedeki 15 ilin millî eğitim müdürlerini, ilçe millî eğitim müdürlerini, maarif müfettişlerini topladık, bütün Millî Eğitim Bakanlığı üst yönetimi oradaydı, 200 kişilik katılımlı geniş bir toplantı yaptık, hem genel olarak eğitimin sorunlarını konuştuk, hem il il, ilçe ilçe sorunlarımızı konuştuk, bu telafi eğitiminin nasıl planlanacağı, nasıl yürütüleceği, kimin nerede nereden sorumlu olacağına varıncaya kadar bu süreci orada planladık, tartıştık, şimdi onun uygulamasına geçmiş oluyoruz.

 

Orada yalnız sevindirici bir şeyi bugün kamuoyuyla bugün paylaşmak isterim. Dediğim gibi 15 ilin millî eğitim müdürleri, ilçe müdürleriyle ve maarif müfettişleriyle konuştuk, sadece genel konuşmalar değil, ayrıca ben ilgili müsteşar ve genel müdür arkadaşlarımla birlikte il müdürleriyle birebir görüşmeler de yaptık, yani oradaki özel durumları da ayrıca ayrıntılı olarak konuşabilelim diye. Şimdi bölgede bu saydığım ilçeler dışında eğitimle ilgili ciddi bir sorun yok. Buradan bakıldığı zaman sanki bölgedeki bütün illerimizde ortalık kaynıyormuş ve ciddi bir eğitim zaafı oluşmuş veya güvenlik zaafı oluşmuş gibi bir algı uyanabilir, bu doğru değil. Bizim Tunceli’de herhangi bir, eğitim açısından söylüyorum, Tunceli’de, Van’da, Iğdır’da, Ardahan’da, Kars’ta, Bitlis’te, Adıyaman’da, Batman’da, Diyarbakır’ın Sur dışındaki ilçelerinde, merkezde de öyle, Urfa’da, Gaziantep’te, Siirt’te herhangi bir bu saydığım ilçeler dışında güvenlik sorunumuz yok, onun için özellikle güvenlik güçlerimize çok teşekkür ediyorum."

 

"Karne alamayan öğrenciler notlarını e-okul sisteminde görebiliyor"

"Bugün bazı gazetelerde de gördüm, işte yüz binlerce çocuk karne alamadı filan gibi. Şimdi karne aslında sembolik bir şey. Bu çocuklarımız, yani karne alamadı denilen çocuklarımızın notu yok demek bunlar zaten… Bugün diyelim Ankara’daki çocuklar da karne alamadı, kar tatili olduğu için çocuklar okula gidemediler. Ama çocuklarımızın notları zaten e-okul sisteminde var, yani karneye yansıtılmamış veya çocuklar karnede bugün onları görmemiş olsalar bile Ankara’daki çocuklar da, diyelim Şırnak’taki çocuklarımız da, karnelerinde görmedikleri notlar, onlar biliyorlar zaten, çocuklar ve öğretmenlerimiz onları biliyorlar, e-okul sisteminde o notlar var.

 

Cizre ve Silopi’de ve Sur’da… Sur’dakilerde özel bir durum var, Sur’daki öğrencilerimizi, 11 bin civarında öğrencimiz orada etkilendi bu sokağa çıkma yasağından, biz o öğrencilerimizi daha önce Diyarbakır’ın güvenlik sorunu olmayan mahallerindeki okullarımıza zaten ya biz götürdük yerleştirdik veya zaten aileler oradaki yakınlarının yanına gittikleri için oradaki okullara çocuklarını yerleştirmiş oldular. Dolayısıyla, o 11 bin öğrencimizle ilgili de aslında ciddi bir sıkıntının olmadığı söylenebilir, ama yine de takviyeye, telafiye, en azından bu süreçteki travmatik deneyimlerini bir şekilde tedavi veya sağaltıcı yöntemlerle bu çocuklarımızla ilgilenmemiz gerekiyor, onu da yapıyoruz."

 

"Cumhuriyet tarihinin en çok öğretmen atamasını gerçekleştirdik"

"Biz son 13 yılda Cumhuriyet tarihinin en çok öğretmen atamasını gerçekleştirdik. Şu anda görev yapan her iki öğretmenden biri bizim dönemimizde atandı. Bu arada, kişisel bir övünme değil, bana nasip oldu, bir başka bakan arkadaşım bu görevde olsaydı o yapacaktı. Ama şunu da söyleyeyim: Ben şu anda Cumhuriyetin, hatta Osmanlı dönemine kadar gidebiliriz, Türk eğitim tarihinin, ama özellikle Cumhuriyet döneminin en çok ataması yapmış Bakanıyım. Şimdi önümüzdeki 30 bin atamayla birlikte 175 bini bulacak…

 

Şimdi Şubat ayında 30 bin öğretmen ataması yapacağız inşallah. Fakat bu sefer bu atama takviminde ve sürecinde bir değişiklik köklü bir değişiklik yaptık. O da şu: Biz bugüne kadar öğretmen atamalarımızı işte Haziran’da veya yılına göre değişebilir ama Haziran’da, Temmuz’da KPSS sınavına girenler, onların sonuçlarına göre de Ağustos ayında atamalar yapılıyordu ve Ağustos ayında, Ağustos ayının hatta sonunda nereye atandığını öğrenen bir öğretmen adayımız 15-20 gün sonra da Eylül ayında okullar açılırken görev yerine gidiyordu.

 

Şubat’ta atayacağımız öğretmenlerimize hemen görev yerlerine göndermeyeceğiz. 8 Şubat’ta başvurular başlıyor, atamaları belli olduktan sonra, nereye atandıkları belli olduktan sonra hemen oraya göndermeyeceğiz bu öğretmenlerimizi. Ne yapacağız? Kendi tercihlerine bağlı olarak ya bulundukları ilde, yani anne-babalarıyla veya kendileri hangi ilde yaşıyorlarsa o ilde isterlerse, isterlerse atandıkları ilde bir oryantasyon, yani bir yönlendirme, bir ısındırma eğitimine alacağız.

 

Bu eğitim de şöyle işleyecek: Haftanın 3 günü her bir yeni atanan öğretmenimize bir danışman öğretmen tayin ettik, meslekte en az 10 yılını doldurmuş olan, yani artık duayen öğretmen, yani muallim olmuş öğretmenlerimizden bu genç öğretmenlerimize birer danışman tayin ettik. Şimdi bu yeni atanan öğretmen arkadaşlarımız bu muallimlerin, danışman öğretmenlerin, duayen öğretmenlerin nezaretine, onların gözetiminde, onların koordinasyonunda branşları her ne olursa olsun değişik branşlardan derslere girecekler gözlemci olarak. Yani sınıf öğretmeni aslında diyelim atanan yeni öğretmenimiz, ama sadece ilkokul dersine girmeyecek, aynı zamanda bir ortaokuldaki fen bilgisi dersine, bir meslek lisesindeki atölye dersine, diyelim imam hitap lisesindeki bir başka derse, sosyal bilimler lisesindeki başka derse, fen lisesindeki başka derse, yani değişik okul türlerindeki değişik derslere girecekler. Ama kimin derslerine? Yine o danışman öğretmenimizin belirlediği, yeni tecrübeli öğretmenlerimiz tarafından verilen derslere girecekler ve gözlemci olarak. O öğretmenlerimiz bu dersi nasıl anlatıyor, sınıfta öğrencileriyle nasıl ilişki kuruyor, dersini nasıl hazırlıyor, nasıl sunuyor, bunu gözlemiş olacak.

 

Ayrıca, yine bu öğretmen adaylarımız yine danışman öğretmenimizin nezaretinde veya gözetiminde okul aile birliği toplantılarına katılacak, öğretmenlerimizin yaptığı veli bilgilendirme toplantılarına katılacak. Öğretmenler odasında diğer öğretmenlerle oturacak kalkacak, onlarla sohbet edecek, yani mesleğe ısınacaklar.

 

Bununla birlikte, hem il müdürümüzün, hem ilçe müdürümüzün, hem maarif müfettişlerimizin yanında da, haftanın diğer iki günü de onların yanında yine gözlemci olarak, işler nasıl yürüyor, mevzuat nedir, nasıl çalışıyor, il müdürü ne yapar, ilçe müdürü ne yapar, şube müdürleri ne yapar, her bir şube müdürünün görev alanında neler yapılıyor, maarif müfettişleri hangi tür konularla nasıl ilgileniyorlar, bunları görecek."

 

Meslek içi eğitim seminerleri

"Haziran’da yaz tatiline girerken de zaten bizim yaz tatilinde, yaz aylarında bütün öğretmenlerimiz için planladığımız, yaptığımız meslek içi eğitim seminerleri var. Bunlar şimdiye kadar biraz da dostlar alış verişte görsün tarzından da yapılan, yani biraz tatille karışık yürütülen işler. Şimdi öyle olmayacak, bunların planlaması da yapıldı, sorumluları da belirlendi. Bu öğretmenlerimiz de, diğer meslek içi eğitime katılacak öğretmenlerimiz de bu seminerlerde ciddi anlamda bir performans değerlendirmesinden de geçirilecekler. Ama özellikle bu yeni atanan öğretmenlerimiz bu yaz tatilindeki hizmet içi seminerlerde gidecekleri yöreye göre ayrıca bir eğitimden geçirilecekler.

 

Doğu’da, Güneydoğu’da ana dili Kürtçe olan çocuklarımızın yoğunlukta olduğu bir okula gidip öğretmenlik yapacaksa bu öğretmen arkadaşımız, ona bu yaz tatilinde temel bazı iletişim bilgileri de verilecek. Yani gittiği yerde konuşulan mahalli dil de, bu Kırmançiyse Kırmançi, Tunceli’ye gidiyorsa diyelim Zazaki, yani Kürtçenin değişik lehçelerinde veya… Zazalar diyorlar ki, biz ayrı bir diliz, lehçe değiliz, biz ayrı bir diliz. Zazakide ve Kırmançide temel iletişim cümlelerini öğrenecekler, yani hoş geldin, nasılsın iyi misin, karnın mı ağrıyor, ödevini yaptın mı?.. Aman ödev demeyelim. Tabi ders yılı başladıktan sonra, sömestrde değil. Yani akşam çalıştın mı, baban ne iş yapıyor gibi veya çevredeki esnafla, komşularla günaydın, nasılsınız iyi misiniz, bugün hava nasıl, yani temel bazı iletişim cümlelerini hiç olmazsa öğrenmiş olarak bu görev yapacakları yerlere bu arkadaşlarımızı göndermek istiyoruz.

 

Sadece dil meselesi de değil, yani gideceği yerdeki alışkanlıklar, gelenekler, görenekler, hani folklor dediğimiz, yani bir taziyeyi gittiğiniz zaman ne denir, nasıl oturulur, nasıl kalkılır, bir kına gecesine gittiyseniz, bir düğüne gittiyseniz, bir doğum tebrikine gittiyseniz veya bir kahveye girdiğinizde, özellikle erkek öğretmenlerimiz için, oradaki insanlarla sohbet nasıl başlar, nasıl biter gibi. Sadece Doğu, Güneydoğu için değil, yani Eskişehir’e gelecek öğretmenimiz de Eskişehir’de işte Kalabak suyunun ne manaya geldiğini bilmesi lazım gibi. Dolayısıyla, bu yaz tatilinde bu eğitimlerden de geçtikten sonra önümüzdeki der yıl daha donanımlı olarak inşallah görevlerinin başında olacaklar.

 

Şimdi burada size şunu soracaklar: Peki bütün bunlar olurken biz maaş alacak mıyız? Atamaları yapıldığı günden itibaren maaşlarını alacaklar."

 

"120 branşta atama yapıyoruz"

"Branş dağılımlarını biz şöyle yapıyoruz: Türkiye genelinde ne kadar öğretmen açığımız var? Diyelim 100 öğretmen açığımız var, rakamlar iyi anlaşılsın diye söylüyorum, 100 öğretmen açığımız var, peki biz bu atamayla bunun ne kadarını karışlamış olacağız diyelim 30 bin atamayla? 3’te birini, yüzde 30’unu karşılamış oluyoruz. O zaman hangi branşta ne kadar öğretmene ihtiyacımız varsa onun yüzde 30’unu oraya tahsis ediyoruz. Yani Türkiye genelinde bütün öğretmen şeyimizde 100 öğretmen açığımızın 30’unu karşılıyorsak, fizik öğretmenliğinde de ne kadar fizik öğretmenine ihtiyacımız var? Diyelim ki 80, onun yüzde 30’unu, yani 24 tanesini oraya arıyoruz. Diyelim bir başka yerde 200 öğretmen açığımız var kimyada diyelim, oraya da 60. Böyle o yüzdeleri bunlara dağıtıyoruz. Ha burada yalnız bazı branşlarda çok akut, yani anlık ve belli projelere bağlı olarak daha fazla sayıda acil ihtiyacımız olana öğretmenlik branşları olabilir.

 

Biz 120 küsur branşta atama yapıyoruz, yani sadece fizik, kimya, matematik, Türkçe değil, meslek okullarımız, diğer okullar, dolayısıyla 120 branşta atama yapıyoruz. Bazı branşlar var ki oradaki öğretmen açığımız artık çok düşmüş, 10 tane var mesela, 10’un tamamını veriyoruz o zaman, yani 10’un yüzde 30’u da 3 yapar filan demiyoruz. İşte 15 tane bir meslek dersinin veya bir seçmeli dersin, seçmeli derslere kadro yok da, bir meslek dersinin diyelim çok az sayıda kalmış artık, onu kapatıyoruz. Diyelim biraz daha yüksek olabilir ama, orada bunu ücretli öğretmenli olarak da takviye etmemiz veya telafi etmemiz olmayan bazı branşlar olabilir, çok teknik branşlar için söylüyorum, orada da onun işte dediğim gibi o yüzdeye bakmadan ve sayı da azsa, işte 15-20 gibi azalmışsa onu karşılıyoruz. Dolayısıyla, bu dönemde de bu 30 bini de bu ihtiyaç oranına göre hangi branşta, biz şimdi kadrolarımızı güncelledik."

 

Sahte diplomalar araştırılmaya devam edecek

"Sahte diploma meselesi şu: İyi ki zamanında fark ettik, yani bunların büyük bir bölümü son atamalarda ortaya çıkan şeyler. Benim bunu alelacele açıklamamın bir nedeni de, şimdi işte önümüzde 30 bin atama yapılacak, muhtemelen bu işi tezgahlayan çete veya çeteler, şimdi onu savcılıklarımız araştırıyor, bu Şubat’ta atanacak olan 30 bin öğretmen adayımızı düşünerek, Şubat’ta atanmak isteyen öğretmen adaylarımıza da musallat olabilirlerdi, onları da aynı şekilde yanlış yollara sevk edebilirlerdi, onun için ben biraz önce açıklayalım ki böyle bir yola kimse tevessül etmesin, bunun gizli kapaklı kalması mümkün değil, bunlar çıkıyor.

 

Şimdi en son bugün itibarıyla 76, daha da araştırılıyor. Bu konuda bizim Rehberlik ve Denetim Başkanlığımız ve maarif müfettişlerimiz olağanüstü bir gayret gösterdiler. Onları önce tebrik ediyorum, yani bu yaptıkları çalışmadan ötürü ve bugün hala yapmakta oldukları çalışmalardan ötürü tebrik ediyorum, gerçekten çok başarılı bir çalışma sergilediler, sergiliyorlar. Bulguları şu anda 76, artabilir, biz çünkü bütün, KPSS 98’den itibaren uygulanmaya başlandı, dolayısıyla o tarihten itibaren yapılan atamalarda benzer işler yapılmış mı, yapılmamış diye bunu geriye doğru gidiyoruz.

 

Şimdi şöyle işlemiş bu süreç, bu 76 sahte diplomalı kişi bir veya birkaç çete tarafından şöyle dolandırılmış: Şimdi bizim dediğim gibi yüzde 30-yüzde 30 dağıtıyoruz ya, diyelim ki bizim tarih alanında norm kadro açığımız 100. Kaç atama yapacağız? 30. Buna mukabil rehberlik dersi veya özel eğitim öğretmenliği için norm açığımız diyelim 500. Bu ne demektir? Onun yüzde 30’unu aldığınız zaman 150. Burada 30 kişi atanacakken burada 150 kişi atanacak. Şimdi bunlar belli, onun için biraz önce dedim öğretmenler adaylarımız bilir nerede ne kadar şey olduğunu.

 

Dolayısıyla bunların, yani özel eğitim ve rehberlik öğretmeni adaylarının atanma şansı daha yüksek gibi görünüyor, çünkü orada 150 kişi alınacak, bu tarafta 30 kişi alınacak. Şimdi öyle olunca, diyelim ki biyolojiden çok az alınacağı için, biyoloji öğretmenliği diploması olan bir kişi ile bu çete bağlantı kuruyor ve diyor ki, senin biyoloji öğretmeni olarak atanma şansın çok düşük, gel biz senin diplomanı özel öğretim diploması haline getirelim, sen özel öğretmenliği diplomasıyla müracaat et, şansın daha yüksek olur. Ve bunu da ciddi paralarla, işte 50 bin, 30 bin, 40 bin, 70 bin gibi laflar dolaşıyor, 100 bin gibi laflar dolaşıyor, böyle bir ücret mukabilinde… Laflar dolaşıyor dediğim, yani savcılığın araştırmasından sonra bunlar daha netleşmiş olacak. Ama diplomalar elimizde, şimdi o sahte diplomaları biz teker teker bulmaya başladık, 76’ı kesinleşmiş durumda ve bunların da görevine hemen son verip savcılığa suç duyurusunda bulunuyoruz. Görevine son verilmesi demek, yani savcılık daha sonra bu yasal işlem tamamlandığında 2 ila 5 yıl arasında işte evrakta sahtecilik, şu-bu veya aldığı maaşları geri ödemek filan gibi ağır müeyyideleri var hapis müeyyidesi de dahil olmak üzere.

 

Onun için, bu dönemde de eğer hala buna rağmen, bu söylediklerimize rağmen bu çeteler veya yenileri öğretmen adaylarımıza bu tür tekliflerle gelirlerse, bu veya başka, şimdi aklımıza gelmeyen başka yöntemler de geliştirmiş olabilirler, hiçbir şekilde yasadışı, kural dışı bir yola tevessül etmesinler, bu çünkü gizli kalmaz, neticede bunlar bulunup çıkartılıyor. Şu anda 76’sı bulundu ve görevlerine hemen son verildi, işlem böyle yürüyor."

 

Merkezi ortak sınav sistemi

"Bizim resmen TEOG diye bir adlandırmamız yok. Önce o yaşta çocuğu olmayan dinleyicilerimiz muhtemelen medya tarafından TEOG olarak adlandırılan bu sınavların ne anlama geldiğini bilemiyor olabilirler, onun için müsaade ederseniz çok kısaca özetleyeyim.

 

Şimdi aslında bu bir zamanlar SBS vardı, seviye belirleme sınavı, bu değişik dönemlerde değişik yöntemlerde uygulandı ve hepimiz bundan şikayet ettik. Ne zaman uygulanıyor bu? Ortaokul aşamasında, ortaokulu bitiren çocuklar liseye hangi puanlarla nasıl yerleşecek, hangi kriterlerle yerleştirilecek liselere diye böyle bir seviye belirleme sınavı uygulaması başlatılmıştı. Bu senelerce uygulandı ve hepimiz işte çocuklarımız yarış atına döndürüldü, dershane soygunu buradan çok beslendi, çocuklar dershanelerde test-tost çocuğu oldu filan gibi popüler sloganlarla eleştirilen bir dönem geçirdik. Bunun üzerine Millî Eğitim Bakanlığı, değişik zamanlarda bu uygulamanın artıları, eksileri, farklı alternatifleri, nasıl yaparsak çocuklarımızı, öğretmenlerimizi, velilerimizi daha rahatlatırız, daha iyi sonuçlar alırız gibi çalışmalar, çalıştaylar, pilot uygulamalar yapıldıktan sonra SBS’nin kaldırılmasına karar verildi. Ben Bakan olduğum zaman son SBS sınavı yapılmıştı zaten.

 

Dolayısıyla, biz de geçmiş dönemde yapılan bütün o hazırlıklar, çalıştaylar, pilot uygulamaları filan göz önüne alarak şöyle bir sistem geliştirdik: Tek bir sınava bağlı olarak çocukların bütün lise hayatı belirlenmesin. Çünkü SBS dediğimiz sınav son haliyle yılsonunda yapılan, 120 dakika süren ve bütün konuları tek bir sınav içinde, yani matematiği, Türkçesi vesairesi, hepsi aynı sınavda cevaplandırılan ve belli merkezlerde yapılan, yani çocuklar o gün belli okullarda, belli merkezlerde toplanıyor, 120 dakikalık bir oturumla bu 5-6 dersten sorular cevaplandırılıyor vesaire. Bu gerçekten çocuklar için de, veliler için de çok stresli, gerilimli bir süreç olduğu için hepimiz bundan şikayet ediyorduk. Dedik ki, böyle yapmayalım, bütün bu tecrübelerden yola çıkarak, çalıştay, pilot uygulama, geçmiş uygulamalar, sizin, benim, hepimizin, yani belli bir yaş, sizi kendi yaş grubuma katmıyorum, siz gençsiniz de, yani bugün diyelim 30 yaşın üzerindeki her vatandaşımızın ortaokuldayken, lisedeyken girdiğimiz yazılılar var, değil mi hala çocuklarımız bazı derslerden yine az 2 yazılıya giriyorlar.

 

Şimdi bunlardan bir tanesini 8. sınıflarda, yani ortaokuldan liseye geçme sınıfında, 8. sınıftaki yazılılardan, 6 dersten ikinci yazılıları merkezden yapalım, çocuklar yine kendi sınıflarında girsinler, sınıfta okudukları konulardan bu sınavlar yapılsın, bunlar normal yazılı sınav, onun için TEOG filan diye özel bir isimlendirme veya SBS gibi özel bir isimlendirmeye ihtiyaç duymadık, çünkü bunlar klasik yazılıların merkezden gönderilen sorularla yapılan ve cevaplarının da merkezde değerlendirildiği yazılılar ve bu çocuklarımızı çok rahatlattı. Yani her gün okula gider gibi nasıl diğer yazılılar yapılırken telaş etmeden gidiyorlarsa, bu sınavlara da yine kendi sınıflarında giriyorlar. Yalnız bir tek değişiklik vardı, hani öğretmenlerimiz şaibe altında kalmasın, baskı altında kalmasın, farklı şeylere muhatap olmasın diye, bu sınavlar sırasında gözetmenler kendi sınıflarının başında değil başka sınıflarda, yani hiç kimse kendi sınıfının gözetmeni olmadı, bu uygulamamız böyle. Sorular da müfredatta, yani o dönemde sınavda öğretilen konulardan yapılıyor. Ve 6 dersten hepsi birden değil, ayrı ayrı,birinci gün 3 dersten, ertesi gün diğer 3 dersten ve ayrı oturumlarla yaptık, öğretmenler de çok rahatladı, öğrencilerimiz de çok rahatladı."

 

“Ortak sınav olağanüstü bir sınav değil, klasik bir yazılı sınavıdır"
"Israrla biz velilerimize de, medyaya da, ya bunu böyle çok olağanüstü bir sınav şekline sokmayın. Bir köşe yazarı arkadaşımız ikinci uygulamada zannediyorum, ikinci TEOG uygulamamızda dedik ki, ya bu ne biçim sınav? Hiç ne okul bahçelerinde veliler, yani eskiden otururlardı çocuklar için dua edilir, türbeler ziyaret edilir, anneler-babalar merak içerisinde okulun önünde, bahçede otururlar filan. Şimdi öyle olmadı, ama buna rağmen medya bunu köpürtüyor hala. Mesela diyoruz ki, ya birinci gün yaptığımız sınavın sonuçlarını hemen açıklamayın, o gün o derslerden çocuğun sınavı iyi geçmemiş olabilir, yarınki sınava morali bozuk girmesin dediğimiz halde, yine hemen birinci günün akşamında matematik soruları şöyle zordu, Türkçeler bilmem neydi, bir sınav stresini yaygınlaştırarak reyting yapmak gibi bir şey var, siz medyacı olarak biliyorsunuz.

 

Bazı velilerimiz de, hepsi değil, sizi tenzih ederek söylüyorum, bazı velilerimiz de çocuklarına kendi olamadıkları şeyin projesi gibi bakıyorlar. Yani kendisi bir şey olmak istiyor, o değil, o olmamış, ama oğlum, kızım o olsun diye çocuklara yüklendikçe yükleniyorlar. Bu sınavlar… Mesela bir ara bir grup anneyle karşılaştım, efendim, biz TEOG anneleriyiz dediler. Bu nereden çıktı dedim. Yani işte TEOG için bunlar evlerde toplanıyorlarmış, sizin çocuğunuz kaç soru çözdü, benim çocuğum kaç soru çözdü. Dedim ya sizin işiniz gücünüz yok mu? Çocukları rahat bırakın, bunlar normal yazılılar, çocuklar okula gidecekler… Rahat bırakın. Özellikle böyle çocuklarına illa bir projeyi gerçekleştirecek bir figüran gibi bakan annelere, babalara rica ediyorum, çocuklarına bu kadar yüklenmesinler. Yani çocuk ortaokulda vasat gider de açılır, bazı çocuklar da lisede de vasat gider üniversitede açılır, bazısı hiç açılamaz."

MEB © - Tüm Hakları Saklıdır. Gizlilik, Kullanım ve Telif Hakları bildiriminde belirtilen kurallar çerçevesinde hizmet sunulmaktadır.